Travesti ve Üniversiteli

Üniversiteye başladığında erkekti, sonra içindeki kadını keşfetti. Feminist transseksüel Sema, erkek yurdunda kalan bir kadına, etek giyen bir erkeğe indirgenmek istemiyor. Onun bütün bedeni bir siyasal simge; o üniversitede başka bir varoluş mücadelesi veriyor

Bugün sokağa çıktığımda yine her zamanki gibi bütün insanlar bana bakıyordu. Durakta çocuklar bana ‘Abla Allah seni sevdiğine kavuştursun’ deyip gülüştüler. Yanımdan geçen bir çift ‘Tırrrooo’ diye bağırdı. İki üç tane ‘delikanlı’ da arkamdan ‘Abiiiiii abiiiiiii, baksana, sen kız mısın erkek misin?’ dedi. Bunun yanında ‘İyi sabahlar hanfendi’ ya da ‘Aşkım, nasılsın?’ diyen, önümden geçerken bacağıma çimdik atıp gülen ya da yanımda bir kadın arkadaşım varken ona ‘Baksana, bu senden daha güzel’ diyenler de oldu. Hemen hemen herkes bir dürtüşme halindeydi; ‘Baksana, baksana’ deyip birbirlerine beni gösteriyorlardı. Birkaç arkadaşımla karşılaştım, ‘Abi nasılsın yaa?’ dediler. Alışkanlık herhalde… Haa, bu arada durakta beklerken otobüsten fotoğrafımı çekenler oldu. O arada bir adam bir şeyler sordu, diğer bir tanesi de yaklaşıp ‘O seni rahatsız mı ediyor? Gel seni Eminönü’ne götüreyim oradan taksiye biner gideceğin yere gidersin. Bir tost ısmarlarım, hem orda bizim işyeri var’ dedi. Otobüste yanıma oturan teyze ise gözlüklerini indirip bana baktı ‘Eşşşşhhedüennnaa…’ deyip pofurdandı.”

Geçen yılki Onur Yürüyüşü’ne dair yazdığı yazıya böyle başlamıştı Sema. Tarzı bu; ince tespitler, kara mizah… O gün topuklu ayakkabılarını takırdatarak çıktığı sahnede, tam da bunu kullanarak bütün salonu 15 dakika boyunca nasıl kilitleyebildiğini gözlerimle gördüm.
Boğaziçi Üniversitesi Eleştiri ve Kültür Araştırmaları Yüksek Lisans Programı’nın, ilkini 2004’te düzenlediği ‘Queer, Türkiye ve Kimlik’ konferansının ‘transgender’ temalı ikincisi geçen hafta yapıldı. İşte Sema, oradaki konuşmacılardan biriydi. Mevzu ‘Üniversitede trans olmak’… Daha sonra birlikte dışarı çıktığımızda Boğaziçi Üniversitesi’nin arnavutkaldırımı taşları arasına topukları girmesin diye seke seke yürürken, o sırada aslında çok heyecanlı olduğunu itiraf etti. Ama bence sahnede bunu hiç belli etmiyordu.

Bir transseksüelin okul hayatı nasıldır? Erkek yurdundan sabahları etekle çıkmak neye benzer? En kör gözüne hakaretten, en imalı ayrımcılığa sınıf arkadaşları nasıl davranır bir transseksüele? Okuldan içeri nasıl girer, dışarı ne halde çıkar? Konferans programında Sema’nın ‘Üniversitede trans olmak’ başlığını gördüğümde, bütün bedeni siyasal simge haline gelmiş bir insanın okul hayatı canlandı gözümde. Sema çok daha fazlasını anlattı,

Reçete: Mastürbasyon
23 yaşında; ailesinin mavi nüfus kağıdına yazdırdığı isim başka, kendisinin seçtiği isim Sema. Okumak için evden ayrıldığı lise yıllarından beri erkek yurdunda kalıyor. Ta ki geçen sene birkaç arkadaşıyla eve çıkana kadar… İstediği üniversitenin istediği bölümüne girecek kadar çalışkan bir öğrenci olmuş hep. Çocukluğunu şu kelimelerle tarif ediyor: Uslu, kendi halinde, annesinin sözünü dinleyen, büyümüş de küçülmüş, zeki, ahlaklı… O kadar ki, komşuları bir yere giderken kızlarını ona emanet edermiş, başlarına bir iş gelmesin diye…
Bir gün kendi efendiliğinden sıkılıyor, bu ideal evlat modelinin arkasında aslında hiçbir zaman gerçek fikrini söylemeyen ya da yalana sığınan bir insan olduğunu fark ediyor. İçinde başka şeyler oluyor.

16 yaşında ailesine ilk kez cinsel yöneliminden söz ettiğinde ortalık karışıyor tabii ki. O dönem maaile bir psikiyatriste taşınıyorlar sürekli. Bu uzman kişi, kadın fotoğraflarına bakıp mastürbasyon yapmasını önerdiğinden, aile de oğullarının bir şekilde erkekliği öğreneceğine inanıyor. Telkin telkin üzerine… Bir süre bu konuyu hiç konuşmuyorlar.
20 yaşına geldiğinde ailesiyle ikinci bir konuşma yapma ihtiyacı duyuyor. Çünkü Sema erkekliği öğrenmek istemiyor. Bu kez suçlamalar başlıyor. O efendi çocuk artık asi, artık dik kafalı…

Hararetli bir dönemden sonra Sema’nın ailesiyle arası şu ara sakin. Onları görmeye giderken, bir köşede duran erkek kıyafetlerini giyiyor, küpe takmıyor, ruj sürmüyor. Yürüyüşü, oturuşu kalkışı kendi tarifiyle ‘zırıl zırıl kadınken’, o ailesi öyle istediği için görüştüklerinde erkeği oynuyor. Bu o kadar da kötü gelmiyor Sema’ya. “Hepimizin birkaç yüzü var, onlar bir tanesini görmeyi tercih ediyor. Ben de buna saygı duyuyorum. Herkesle mücadele edebilirsin ama aileye karşı her zaman kavgacı olamıyorsun” diyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde hemen herkes onu tanır, bilirken, lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüellere (LGBTT) dair türlü etkinlikte ön planda yer alırken bu söyleşinin fotoğraflarında yüzünü göstermemesi sadece ailesi yüzünden. Cinsel kimliğinden utandığı için değil, sürdürülebilir bir noktaya oturttuğu ilişkilerini bozmaktan imtina edişinden…

Trans şablonu
“Üniversiteye girdiğimde erkektim. Burada hem kadın hem erkek oldum, kadın oldum” diyen Sema, okulun ilk yılını çok sakin olarak hatırlıyor. Hem üniversiteyi, hem hayatı, hem de kendini keşfettiği bir süreç…

Önceleri sadece çok yakın arkadaşlarının bildiği bir gerçeği, üç yıl önce apaçık yaşamaya başlıyor, “Ben transseksüel bir kadınım” diyor ve böyle yaşamaya başlıyor. Okulun Folklor Kulübü’nde bir dansçı olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlarla birlikte sahneye çıkabilmenin ona çok iyi geldiğinden söz ediyor. Artık feminist bir transseksüel olarak tanımlıyor kendisini.

Bu arada fotoğraflarda göremediğiniz bir detaydan söz etmek lazım. Onu ayrıştıran bir özellik olduğu için bunu yapmak lazım. Sema, kadınlık onu gerektirir diye çıkan sakallarını illa kesmek zorunda hissetmiyor kendini. Canı çektiğinde kırmızı ruj sürüyor ama ortalıkta üç kat sahne makyajıyla dolaşmıyor. Saçlarını uzatmıyor, hayır fotoğrafta gördüğünüz gibi mor perukla da dolaşmıyor. Ama buna karşılık canı çektiğinde mini bir etek ya da file bir elbise giyebiliyor. Bu durum bazı transseksüel arkadaşlarından da tepki almasına yol açıyor. Onu yeterince makyaj, ağda yapmamakla, ‘yeterince kadın’ olmamakla suçlayan trans arkadaşları var.

Sema’nın bu şekilde transları marjinalleştirdiği kanısındalar. O bunun da bir şablon olduğu görüşünde: “Hepimizin kafasında belli kadınlıklar, erkeklikler var. Bunun yansıması transseksüeller arasında da oluyor, ikili cinsiyet kodları üzerinden yaklaşabiliyorlar. Bu da bir trans şablonu.”

Diğer üniversitelerde durum ne?
Sema, okulda dik bakışlara, laf atmalara, arkasından yükselen alkışlara alışmış. Öğretim kadrosundan kimseden doğrudan negatif bir tavır görmediğini söylüyor. Bunda görece liberal bir üniversitede öğrenci olmasının payı büyük. Bilgi Üniversitesi’nde, Üniversitesi’nde çeşitli platformlarda bir araya geldiği başka transseksüel kadın ya da erkek arkadaşlarının olduğunu, yaşam koşullarının, okulların özgün konumlarına göre değiştiğinden bahsediyor. Bazı üniversitelerde transfobi yüzdesi kesinlikle daha yüksek. Kapıdan giriş kimi okullarda zaten herkes için problem.

Birçok üniversitede LGBTT öğrencileri buluşturan bir platform zaman içinde kendiliğinden şekillenmiş. Boğaziçi Üniversitesi’nde Sema’nın da içinde yer aldığı Lubunya, Üniversitesi’nde Radar, Bilgi Üniversitesi’nde Gökkuşağı, Sabancı Üniversitesi’nde Cins Kulüp, ODTÜ’de LGBTT Dayanışması, kimi zaman düzenledikleri konferanslar, kimi zaman çıkardıkları fanzinlerle, meramlarını anlatabilmelerine zemin oluşturuyor. En azından yalnızlıkları azalıyor, ayrımcılıkla mücadelelerinde daha güçlü hissediyorlar.

Sema, üniversite bahçesinde selamsız, ‘Naber’siz yürüyemeyenlerden. Seveni çok… Hatta konferanstaki konuşmasında ilk cinsel tecrübesini yaşayan bir kadın arkadaşının birtakım dertlerini ona açmasından söz etti. “Benim bir vajinamın olmadığını unutabiliyor arkadaşlar. Zaten bana bir şeyler sorduklarında. İstersen git kukusu olan birine sor diyorum”.

Kıyafetler arkadaş annelerinden
Yakın çevresini zaten onu anlayanlardan kurmuş, arkadaşlarının bilhassa da arkadaşlarının ailelerinin desteğini anlata anlata bitiremiyor. Ona ilk eteği yılbaşı çekilişinde feminist bir arkadaşı almış. O da ona atkı örmüş zaten. Ondan sonra elbiseler, ayakkabılar, küpeler arkadaşlarının annelerinden Sema’ya akmaya başlamış.

Mizacı gereği ekseriyetle komik hikâyeler anlatıyor hep. Yalnız kaldığımızda, insanları bu hikâyelerle güldürürken içten içe üzülüp üzülmediğini soruyorum. Her biri o kadar trajik ki… Ama yok, güldürmeyi seviyor, bu ona göre anlaşılmanın bir işareti. Ama hayat öyle sit-com tadında da akmıyor. Yurtta kaldığı dönemde oda arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlar mesela… Bir gün odasına geldiğinde duvarlardaki bütün posterlerin indirildiğini görüyor. Yurt müdürü odasına çağırıyor ve ‘bu halinin’ oda arkadaşlarını zan altında bıraktığını söylüyor. Mesele Sema değil yani; aman kimse oda arkadaşları hakkında ‘kötü’ düşünmesin… Rektörlüğe yazılan yazılar ve protestolarla oda arkadaşları başka bir yere sevk ediliyor.

Kadınlaştıkça erkekleşmek
Dışarıdaki dünya malumunuz daha acımasız. Çok kez taciz edilmiş, hatta tecavüze yeltenenler olmuş. Sema’nın bir cümlesi çok güzel özetliyor bu süreci: “Kadınlaştıkça erkekleşmek zorunda kalıyorum. Çünkü sürekli kendimi korumak durumundayım.”
Son derece keyfi, transfobik tepkiler de var. Örneğin geçenlerde gittiği bir rock barda, sadece tişörtünün omuzları açık diye biri yanına gelmiş ve “Lütfen üzerinizi başınızı toparlar mısınız? Burası bir rock bar” demiş. Sanki aile çay bahçesi… Zaten ‘eğlence mekânlarında trans olmak’ diye bir başlıkta da konuşabilirmiş. Örneğin bir transseksüel olarak etek giydiğinde gay barlara alınmıyor. Lezbiyen barlardan çevrilmesinin nedeni kadın olmaması. Zaten öyle özelleştirilmiş mekânlardan da hazzetmiyor. Herkesin gittiği yerlerde de en hafifinden ters bakışlar, fısıldaşmalar var. Bu tür tepkileri kafasına çok takmıyor ama özgüven kırıcı buluyor Sema. “İşaret edilen bir beden olmak seni politikleştiriyor” diyor, sadece kendisi gibi olmanın peşinde olduğunu söylüyor.

‘Bana cesur demeyin’
Tamam, ortada bakışlara, sözlü ya da fiziksel her tür tacize rağmen hem sakalıyla hem eteğiyle, ojesiyle gezen biri var. Üstelik operasyon istemiyor; hayali bir ameliyat masasında ‘kadın’ olmak değil. Ama bu varoluş şeklini cesur bulanları anlamıyor Sema. Olmak istediği başka bir hal, başka bir seçeneği yok. Bu yüzden de Sema olmakta bir cesaret göremiyor. “Ben başörtüsü için mücadele eden bir kadından daha cesur değilim. Böyle bir varoluşum var, böyle bir hayat yaşamak istiyorum. Beni cesur bulursanız, yalnızlaştırırsınız, objeleştirirsiniz”. İşte o zaman sadece ‘etek giyen bir erkeğe’ indirgenir Sema.

Peki sonra ne olacak diye soruyorum Sema’ya… Mezun olduktan sonra, bir iş görüşmesine gittiğinde? Her şeye rağmen üniversite hudutlarında sürdürebildiği bu hayat, ‘dışarıda’ ne kadar törpülenmek, eğilmek, bükülmek durumunda kalacak? Her sorduğuma kendinden emin bir ifadeyle anında cevap veren Sema, ilk kez birkaç saniye düşünüyor. “Tabii ki çok zor. Düşünmemeye çalışıyorum, şu anda gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum” dedikten sonra bir sessizlik arası daha… “Ama korktuğum anlamı da çıkmasın. Korkmuyorum. Burada da sorunlarım var. Hayatımda sorunlar devam edecek. Ve ben o yeni sorunlara göre politika üreteceğim.”

Teybi kapatıp ‘Artık gitsek’ dediğimizde, Sema topuklu ayakkabılarını çıkarıp düz spor pabuçlarını giyiyor. Yolda aklıma takılan bir şeyi, tuvalette rahatsız edici tepkilerle karşılaşıp karşılaşmadığını soruyorum. “Hangisi boşsa ona giriyorum” diyor gülerek, “Kimse de bir şey diyemiyor”…

Ankara LGBT Mekân Rehberi

Dışarı çıktığımızda gerçekten iyi vakit geçirmek isteriz, değil mi? Arkadaşlarımızla ya da sevgililerimizle gittiğimiz mekânlarda rahatsız edilmek, “kendi paranla rezil olmak” çok can sıkıcı bir durum. Deneme-yanılma yöntemiyle neresi LGBT-dostu, nereyi eşe dosta anlatıp tehlikeli bölge ilan etmeliyim diye uğraşmak ise fazla yorucu. Enerjinizi eğlenceye saklamanız için Ankara’da çeşitli mekânlarla görüşüp LGBT’lere bakışlarını öğrenmeye çalıştık.

Yalnız bir uyarımız var: İşletmecilerin görüşleriyle mekânlarda yaşananlar zaman zaman birbirini tutmuyor. O yüzden sizlere LGBT-dostu diye tanıttığımız bu mekânlardaki olası rahatsızlıklar için şimdiden özür dileriz. Karşılaştığınız kötü muameleleri aktarmak için Facebook üzerinden “Heteroseksist/Homofobik/Transfobik Eğlenceye Hayır!” grubunu kullanabilir (http://www.facebook.com/home.php?sk=group_132262493512802&ap=1) ya da bize mail atabilirsiniz. Bu sayede, yaşananlar üzerinden işletmecilerle yeni bir görüşme yapılabiliriz. Hepinize iyi eğlenceler!

Acme
Oldukça yeni ve özel bir kafe. Dinamitlerden etkilendikleri doğru; fakat homofobik değiller. Güler yüzlü, dostane bir ortamla karşılaşacaksınız Acme’de. Menüsü zengin ve kaliteli, fiyatları uygun. Hint çayını özellikle denemelisiniz.
Emre Özcan: Bir kafede bir kadın ve erkek ne yapabiliyorsa aynısını iki erkek ya da iki kadın da yapabilmeli. Biz insanları seviyoruz. Mekânımızda kimsenin kimseye ayrımcılık yapmasına izin vermeyiz. Kesinlikle gay-friendly olduğumuzu söyleyebilirim. Ben kendim yaklaşık 10 yıl önce oldukça homofobiktim; fakat eşcinsel arkadaşlarım oldukça bunu aştım.
Adres: Konur Sokak 11/9 Kızılay

Araftafaray
Tuvaletlerinde “kadın/erkek fark etmez, önce insan” yazan, duvarları dev karıncalarla kaplı bir kafe. Oyuncak yapma atölyesine (amigurumi) katılabilir, saçlarınıza rasta yaptırabilir, reggae müziği eşliğinde biranızı ya da sangrianızı yudumlayabilirsiniz.

Kerem: Mekânımızda kesinlikle bir ayrımcılık yaşanmamaktadır. Hatta derneğinizin üyesi olup olmadıklarını bilmiyorum; ama sürekli gelen gey arkadaş grupları var. Dolayısıyla herhalde Araf’ın gay-friendly olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mekânda yalnızca homofobik, transfobik tutumlara değil, hiç kimsenin kimseyi taciz etmesine izin verilmez. Geçen sene mekan tıka basa doluyken gelen 3-4 kişilik travesti gruba yerimiz olmadığını söyledik; çünkü yerimiz yoktu ve bunun üzerine ayrımcılıkla suçlandık. Yaygın olarak homofobik olan bir toplumda etraftakilerin her hareketini geylere yönelik taciz olarak algılamaya, her yerde homofobi kanıtları aramaya da gerek yok bence.
Adres: Konur Sokak 11/6 Kızılay

Şaman
Ucuz bira, kaliteli müzik ve alternatif kitlesiyle Ankaralıların sevdiği mekânlardan biri.
Erdem Balcı: Şaman’ın hiç kimsenin cinsel kimliğiyle ilgili bir ön yargısı yoktur. Başkasının özgürlük alanını tehdit etmeyen herkes dostumuzdur. Agresif kimliğiyle bilinen şahısların dışında herkesin Şaman’da yeri vardır. İnsan malzemesinin duruşu nitelikle ilgili ve başta da dediğim gibi Şaman cinsel, ideolojik, sınıfsal olarak hiç kimseye karşı ön yargılı değildir. Şaman, patikasında hayatın müthiş ahengini izlemeye devam ediyor.
Adres: Olgunlar Sokak 18-b Kızılay

Ardıç Kitabevi
Bir çayla bir saat oturabileceğiniz, kitaplarla çevrili, sessiz sakin bir kitabevi-kafe.

Erdinç Tezcan Tan: Birçok eşcinsel arkadaş geliyor, oldukça da rahat hareket ediyorlar. Bizim 10 yıllık bir geçmişimiz var, belli bir duruşumuz var, ayrımcılığa kesinlikle izin vermiyoruz. İnsanlar burada öpüşebilir; fakat abartmamak şartıyla, bu eşcinsel çift için de böyle, heteroseksüel çift için de. Bizim çok yakın olduğumuz eşcinsel dostlarımız var. Gay-friendly bir mekan Ardıç.
Adres: Yüksel Caddesi 8/10 Kızılay

Eskiyeni
Lady Gaga’dan Ankaralı Namık’a uzanan müzikleriyle Ankara’nın en popüler barlarından biri. Heteroseksüeller, eşcinseller ve transseksüellerin bir arada eğlendiği mekân pek çok konsere ev sahipliği yapıyor. Özellikle bodrum katı LGBT ağırlıklı profiliyle meşhur. Dans etmek ve yeni insanlarla tanışmak için oldukça iyi bir seçim. Zaman zaman adı homofobik ve transfobik olaylar içinde geçse de işletmeciler bunları kişisel olarak çözmekten yana, o yüzden söyleşimizde bu konulara değinilmedi.
Barış Kaygısız: eSkiyEni, insanları cinsel yönelimlerinden dolayı dışlayan bir bar olmadığı gibi, yine aynı nedenle onlara “sınırsızca” kapısını açan bir bar da değil. Homofobik ve transfobik tavırlar eSkiyEni’de iki yıla yaklaşan süre içinde sıklıkla karşılaştığımız bir sorundur. Bu tür tavırlarla uzlaşmıyoruz ve söylemin diline, geldiği yere ve “şiddetine” göre değişen tavırlar sergiliyoruz. “Damsız girilmez” ya da benzeri söylemler eSkiyEni’ye uygun görülmeyen, istenmeyen kişilerin girişine mani olmak içindir ve uygulanmaktadır. Bundan kaynaklı sorunların yaşandığı da bir gerçek. Bu sorunu, bar kapısında özellikle eşcinsel ve trans bireyleri tanıyan bir arkadaşımızın bulunmasını sağlayarak çözmeye çalışıyoruz. Mevcut formülün tüm sorunları çözdüğü iddiasında değiliz; ancak Sakarya’da yol üzerinde bir bar olarak daha gelişmiş bir formül bulamadığımızı itiraf etmek isterim. eSkiyEni’nin gay-friendly (eşcinsel/LGBTT-dostu) olduğunu söyleyemeyiz, söylemek istemeyiz, kendimizi tanımlamaya yönelik böyle bir ifadeyi kullanmamayı tercih ederiz. Çünkü, eSkiyEni kendisini ne olmadığı üzerinden tanımlamayı daha anlamlı bulmaktadır. eSkiyEni’nin eşcinsel-LGBTT-dostu olup olmadığı sorusu sanırım LGBTT bireylerin cevaplaması gerekli bir sorudur.
Adres: İnkılap Sokak No: 6/A Kızılay

Nefes
Etnik müzik denince akla gelen ilk adres. Şimdiye kadar ev sahipliğinde bulundukları sayısız konser ve partiyle Ankara’nın gece hayatı için oldukça önemli bir yere sahip. Fazla söze gerek yok.
Seçkin Dirican: İnsanlar burada bir kadın ve erkekten farksız olarak istedikleri gibi vakit geçirebiliyorlar. Nefesin müşteri tipolojisine uymayan, insanları rahatsız edeceğini düşündüğümüz insanları almıyoruz. Kimsenin LGBT’leri istemiyoruz deme gibi bir hakkı yok, hayata dar bir bakış açısı olan insanlar Nefes’te barınamıyorlar. LGBT’ler de bu toplumun bir parçası, varlıklarından rahatsız olma gibi bir hak söz konusu olamaz. Müşterilerimiz biraz daha marjinal diyebileciğimiz insanlar. O yüzden Nefes’in gay-friendly olduğunu söyleyebilirim.
Adres: Yenişehir Postanesi Karşısı Tüpgeçit Ayağı Kızılay

Fikrim
“Güzel şarkılara, büyük aşklara, ayrılıklara, yeminlere, güzel günlere duyulan özlemlere, kavgalara, düğünlere tanıklık etti. Ama en çok eğlenildi, kendinden geçildi. Neşet Ertaş sabaha kadar çalıp söylemek, içmek ve kendinden geçmek için geldi Fikrim’e. Fikrim sahnesinde beş saat kaldı, Kürtçe türkülerle halay çekti. Erkan Oğur-İsmail Hakkı Demircioğlu, Metin-Kemal Kahraman Ankara’daki ilk bar konserleri, büyük usta Ali Ekber Çiçek ise son konseri için Fikrim sahnesindeydi.” (http://www.fikrimbar.com)
Güneş İkinci: Mekânımızda bütün insanları aynı şekilde ağırlıyoruz, LGBT bireylere yönelik bir ayrımcılık yapmıyoruz. Bizim için önemli olan müşterimizin cinsel kimliği değil, bir başkasını rahatsız edip etmediğidir. Damsız giriş var; fakat bulunduğumuz sokaktan dolayı müşteriyi seçerek almaya çalışıyoruz, yeri geldiğinde de “damsız girilmez” lafını insanları rahatsız edebilecek kişileri almıyoruz. Mekânımız gay-friendly; geyler gelir, travestiler gelir, başka insanları rahatsız etmediği sürece herkes bizim misafirimizdir. Rahatsızlık derken iki erkeğin öpüşmesini kastetmiyorum, insanların başkalarını taciz etmelerine izin vermiyoruz.
Adres: İnkılap Sokak 15-C Kızılay

Telwe
Parti ve konserleriyle İnkılap Sokak’ın bir diğer hareketli mekanı. Eskiyeni’de olduğu gibi bodrum katın LGBT ağırlığı daha fazla.
Murat Çınay: LGBT’lerin kendilerini en rahat hissedebilecekleri barlardan birisi Telwe. Zaten pek çok LGBT arkadaşımız var. Arada LGBT’lerden rahatsız olduğunu söyleyen çürük yumurtalar çıksa da onları kibarca uyarıyoruz, mesela bir kadın “içerde dönme var” diye bağırmıştı. Aşırı sarhoş ya da diğer insanları rahatsız edebilecek tipteki insanları “damsız girilmez” bahanesiyle geri çevirebiliyoruz. Telwe’ye beraber girmek isteyen iki eçcinsel erkeğe böyle bir muamele göstermiyoruz. Telwe için kesinlikle gay-friendly diyebilirim.
Adres: Sakarya Caddesi İnkılap Sokak No: 6/C Kızılay

Planet
Ankara’nın kadınlara özel tek barı.
Begüm: Önceden Kızılay’daydı yerimiz, kadın ağırlıklı bir mekândı; feminist, lezbiyen ya da heteroseksüel. Geylere de kapımız açıktı; ama önceliğimiz kadınlardı. Kızılay’daki Planet 2010 Şubat’ta açıldı, 5-6 ay açık kaldı. Daha sonra yaz dönemi maddi sıkıntılar başladı, insanlar kapalı mekânlara gelmek istemiyordu, yeni bir yer olduğu için de tam oturmamıştı işlerimiz. Kirayı çıkaramayacağım diye paniklemiştim, o sırada Tribal’den teklif geldi alt katı işletelim diye. Orada işler gerçekten iyiydi; fakat orası satılıp burası alınınca mecbur buraya taşınmak zorunda kaldık. Pasaj içinde olması insanların gelmesini engelliyor görünürlük sıkıntısı açısından. Planet herkese açık; ama Cuma ve Cumartesi akşam 11.30’dan sonra kadınlara özel. Her gün çalışıyoruz öğlen 1’den gece 1’e 2’ye kadar. Giriş 10 lira, 1 içki dâhil. 3-4 kişi gelenlerden parası olmayanlar olunca onları da alıyoruz, “paran yoksa gelme” demiyoruz kimseye. Yeter ki kadınlar gelsin, evlerine kapanmasınlar. Küçük bir kitle geldiği için birbirleriyle çıkıp ayrıldıklarında, küsme durumlarında çok müşteri kaybediyoruz. Benim çevremdeki lezbiyenler daha politik; ama müşteriler genelde sadece eğlenmeye geliyorlar. Geyler arasında da politik olanlardan çok partner arayan ya da sohbet etmek isteyenler geliyor. Trans arkadaşlara da açık Planet tabi ki, kesinlikle bir ayrım gözetmiyoruz. Eski yerimizde Kaos GL dergileri vardı, feminist ya da LGBT toplantıları yapılırdı. Buradaki yerde henüz onu oturtamadık; ama umuyorum zamanla olacak. Eski yerimizde film gösterimleri de yapıyorduk; ama burada çok mümkün değil mekânla ilgili olarak.
Adres: Tunalı Hilmi Caddesi Seğmenler Çarşısı 1. Kat No: 96 B Kapısı

Sixtiees
Ankara’nın biricik gey barı.
Fuat: Sixtees şu anda Ankara’daki tek gey-lezbiyen konseptli gece kulübü. Bir sürecin en son halkası burası. Daha önce Road House, Blue Bar ve Tribal vardı. Tribal iyi iş yapıyordu aslında; ama Ankara’daki tek (gey) bar olunca insanlar sıkılıyorlar. 3 yıl her Cuma-Cumartesi aynı mekâna gitmekten sıkılıyorlar, değişiklik istiyorlar. öyle değil, her hafta başka bir bara gidebiliyorsunuz. Tamamen kendi tasarrufumuzla buraya geçtik. Çarşamba, Cuma ve Cumartesi çalışıyoruz. Çarşamba akşam 9’da, Cuma ve Cumartesi ise akşam 10’da açıyoruz. Sabah 5’e kadar eğlence sürüyor. Çarşambaları Cumartesi kadar kalabalık olmuyor iş günü olduğundan dolayı; fakat daha samimi bir ortam oluyor. Burası önceden popüler bir barmış. Eski müşterilerinden gelip biraz şaşıranlar oluyor; ama söyledikleri şu: Gey ortamının eğlencesi daha güzel, çok daha rahat hissediyorsun ve geyler eğlenmeyi biliyor. O yüzden heteroseksüeller de geliyor; ama tabii ki gey ve lezbiyenlere saygılı olmak koşuluyla.
Başta dediğim gibi biz Road House’tan gelmeyiz, oraya travestiler de yoğun olarak gelirdi. Travestilerin çoğu seks işçisi, biliyoruz. Kötüleyerek söylemiyorum. O işi yapanlar da çeşitli tehlikelere maruz kalıyorlar. Seks işçiliği yaptıkları için maruz kaldıkları kişilerin pek çoğu barda da takip ediyorlar ve bu kişiler barda sorun çıkarabiliyor, diğer insanlar rahatsız oluyor. O yüzden travestilere biraz tavır aldık.
Girişler Çarşamba 10, Cuma ve Cumartesi ise 20 lira, 1 içki dahil. Çarşambaları için şifre uygulaması başlattık geçen hafta. 505 924 98 25’e “Çarşamba” yazıp yolladığınızda Salı ya da Çarşamba günü şifreyi yolluyoruz ve şifreyle Çarşamba günü ücretsiz girebiliyorsunuz. Ayrıca [email protected] adresine numaranızı atarak da şifreyi öğrenebilirsiniz. Çarşambaları için girişte gelenlere numara verip çekilişle 3 kişiye içki verme gibi fikirlerim var. Gelen tepkiler daha çok ücret üzerinden. barların aksine haftanın 3 günü açığız ve en yoğun günümüz Cumartesi. İçeride kimseye zorla içki aldırmıyoruz. Tunalı gibi bir yerde kira ücreti yüksek ve bunu çıkarmamız gerekiyor. Durumu olmayan kişilerin içeriye alınması mümkün, tabii bunu alışkanlık haline getirmemeleri koşuluyla. Eski yerimizde Kaos Gl dergileri, broşürler dağıtılıyordu, ortak partiler yapıyorduk, bu yerimizde henüz yok; ama Kaos’tan teklif gelirse seve seve evet deriz.

Adres: Tunalı Hilmi Caddesi Seğmenler Çarşısı 1. Kat No: 96/68